Genzini yakan koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı k
kilisenin kokusu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen me
çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küenen
cesetlerin kokusu. Dehş
gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir lek
Biçimsiz, belirsiz bir leke... Simsiyah bir siluet... Gülümsedi lekeye.
"Mor Gabriel" diye mırıldandı.
Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi. Siyahlar içinde bir i
insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı:
"Beni tanıdın mı?"
"Mor Gabriel" diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökü
müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bi
yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerle
anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yo
mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir a
Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yay
uzaklaştı, önce odadaki renkler silindi, sonra o siyah leke kayboldu, sonr
da ışık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder